Ocak 2019’da sürdürülebilirlik gündeminin artık Davos için bir ana tema konusu olduğunu görüyoruz. Geç de kalsalar büyük finansal güçlerin, şirketlerin artık devletler ve sivil toplum ile birlikte bu konuşmalara katıldığını; ötesinde çözümlerin parçası olmak adına kendilerini ortaya koyduklarını gözlemliyoruz.

‘Globalization 4.0: Shaping a New Architecture in the Age of the Fourth Industrial Revolution’ gündemde geçen Zirve, dijital teknolojilerin artık ülke ve kurumların iş yapış şekillerinde, bağlantılı ve servis ve fikirlerin akışının hızla akacağı şekilde değişmesi gerektiğine vurgular yaptı.

Neredeyiz sorusuna da Dünya Ekonomik Forum’u Kurucusu Klaus Schwab ‘çok hazırlıksızız’ diyerek mevcut düşünce şekilleri, süreçler ve kurumların acilen değişmesi gerektiğine dikkat çekti.

Bizim için nispeten sevindirici olan ise herkesin sosyal etkisi olan olayların, çevresel değişikliklerin bilincine gelmesi idi. Niye ‘amaç’ etrafında bir diyalog olmalı, neler ve nasıl yapılmalı konuları konuşuldu; ilham verici örneklerden bahsedildi.

Bunlardan bazıları şöyle idi:

Gıda atığının önlenmesi öne çıkan bir gündemdi. Farklı ortaklıklar ile gıda sistemlerinin inovasyonu, tedarik zincirlerinin yeniden tasarımı yüksek ses getiren bir konu idi.

Dünyada 800 milyon üstü yetersiz beslenen nüfusa karşın yiyeceklerin üçte birinin çöpe gitmesi; üstelik de karbon emisyonlarının %25’inden sorumlu olan, tatlı su kaynaklarının %70’ini tarımda harcadığımız bu düzende en başta tasarımların gözden geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor.

Bu amaçla Davos’ta boy gösteren bir platform Loop (TerraCycle tarafından başlatılan) çocukluğumuzdan hatırladığımız ‘kapıya gelen sütçü’ modeli ile boşların alınması, yeni ürünlerin teslimini temel alıp çöpe giden paketin ortadan kalkmasına dayanıyor. Bu çalışma önemli bir plastiği ve ambalaj atığını engelleme inisiyatifi ve ilkbahar 2019’da Paris ve New York’da pilot uygulamalarının başlayacağı söyleniyor.

Döngüsel ekonominin bayrak taşıyıcısı Ellen Mac Arthur Foundation’un şehirlerdeki gıda atığının engellenmesi için döngüselleşmeye yönelik raporunu yine Davos’ta sundu. ‘Cities and Circular Economy for Food’ başlıklı bu rapor, 2050 senesinde nüfusun %80’sinin şehirlerde yaşayacağı varsayımında gıdanın döngüselleşmesinin senelik 2.7 trilyon dolarlık bir fayda getireceğini söylüyor. Bunun bileşenleri içinde 4.3 milyon ton emisyon azaltımı, 500 milyar dolarlık tarım ilacı tasarrufu ve senede 700 milyar dolarlık gelir getirecek olan gıda yan sanayi var.

Bu nasıl olacak? Temelde üç şekilde… kaynağın yeniden hayata döndürülebilir (atığın besleyici olarak geri kazandırılması) ve yerel olması; gıdanın çoğunu kullanma ve kalanı için yan ürünler oluşturma; sağlıklı gıda tasarımı ve pazarlanması ile.

Değinmek istediğimiz üçüncü gıda etrafında örnek ise, sürdürülebilirlik etrafında bir iş platformu olan WBSCD’nin FReSH ‘Food Reform for Sustainability and Food’ inisiyatifi. 30’un üzeri şirketin parçası olduğu bu proje, ‘tarladan çatala’ uzantısındaki israfın ‘çataldan tarlaya’ dönüşmesiyle oluşacak değere dikkat çekiyor. Gıda tüketim modelinin temelde değişmesi ile gıda perakendeciliğinin, paketlemesinin, dağıtımının gözden geçirilmesi ve bu sayede 2030’a kadar sağlıklı ve keyifli gıdaya çevresel kısıtları zorlamadan ulaşmamızı hedefliyor.

Bu zincirlerin yeniden tasarlanmasında ‘blockchain’ teknolojilerinin nasıl dönüştürücü rol oynayacağı da yine konuşulanlardan biri idi.

Yatırımcılar boyutunda neler oldu?

Birçok yatırımcı ESG (environmental social governance – çevresel sosyal yönetişimsel) prensiplerinin yatırım bakış açısı içerisinde mutlaka olmasını talep etti – hepsi olmasa da.

Fransız Bankası Natixis’in CEO’su ‘Green Weighing Factor – Yeşil Ağırlık Faktörü’ ile finansal anlaşmalardaki karlılığa iklim değişikliğine etkisi ağrılığını eklediklerini, bu sayede pozitif bir iklim ve çevre etkisi yaratmaya çalıştıklarını paylaştı. Finansal profili benzer şirketlerin iklimi dikkate alan ve almayan durumlarında farklı maliyet yapıları değerlendirmesinin yakın zamanda standart uygulama olacağına değindi.

BNP Paribas, dünyanın en büyük on bankasından biri olarak vereceği kurumsal kredilerin %15’ini Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin finansmanına yönelik olacağını söyledi. Hatta bu hedefi üst yönetim primlerine bağlamışlar.

Küresel Riskler 2019

Bu seneki rapor sonuçlarına göre – ki bunlar kamu, özel sektör, akademi ve sivil toplumun karar vericisi yaklaşık 1000 kişi tarafından yapılan ankete göre derleniyor – en etkili 5 riskten 4’ü çevresel ve sosyal risklerden geliyor. Olağanüstü hava olayları, su krizleri, doğal felaketler ve iklim değişikliği mücadelesinde yetersizlik en üstteki riskler.

Risk tanımlamasının doğal bir sonucu olarak da yatırımcılar ESG risklerinin nasıl yönetildiğini görmeyi ve anlamayı talep ediyorlar. Ancak gerçek duruma bakıldığında, örneğin WBSCD’nin araştırmasında sürdürülebilirlik raporlarında yer alan risklerin sadece %29’unun işlerin kanuna tabii risklerinin altında gösterildiğini ortaya koymuş. Yani kurumsal risk yönetiminde çevresel ve sosyal risklerin hala gerçek bir yeri yok.

Bu da bize sürdürülebilirlik anlayışında salyangoz adımları ile ilerlediğimizi gösteriyor ki bu esasında en büyük riskimiz.

Bizlere Davos’ta 16 yaşında harika bir çocuk ve çevre aktivisti olan Greta Thunberg’ün dediği gibi:

‘Büyükler gelecek nesillere umut vermemiz lazım derler. Ben sizden umut istemiyorum. Ben sizin paniklemenizi ve harekete geçmenizi istiyorum.. tıpkı eviniz yanıyor gibi… çünkü yanıyor…’