Geleceğin İnsan-Bilgisayar Arayüzü

İnsanların bilgisayarlarla kurduğu iletişim neredeyse kırk yıldır küçük dikdörtgen ekranlar üzerinden gerçekleşiyor. Bilgisayarla ilişki kurmak için kendimizi dış dünyadan soyutlayıp bu ekranlara konsantre olmayı kanıksamış durumdayız. İşin ilginç tarafı, insanlar da bilgisayarlar da aralarındaki iletişim için kullanılan arayüzlerin getirdiği kısıtların çok ötesinde kapasite ve hıza sahipler. Bilgisayarlar çok büyük boyutta kompleks veriyi inanılmaz hızda proses edebilme gücündeler. İnsan beyni ise gördüğü bir durumu anında değerlendirip karar verme ve karmaşık ilişkiler kurabilme yeteneğinde. Ancak insan makine arasındaki iletişim son derece yavaş.

CİDDİ İLETİŞİM KAYIPLARI

Bilgisayarlar son elli yılda çok geliştiği halde aradaki temel iletişim metodunun pek gelişmemiş olması gerçekten şaşırtıcı. Bilgi girişi için kullandığımız klavyeler, artık ortalıkta olmayan ve teknolojisi 150 yıl önceye giden daktilolardan kalma. Grafik arayüz ise 1984’den beri kullanımda. İster klavye ile yazma isterse de ses tanımlama olsun, herhangi bir insan iletişimi saniyede 50 vuruşu geçemiyor. Kafanızdaki net bir imajı sözdizimsel ve anlamsal konuşmaya ve konuşmayı da parmak hareketlerine dönüştürmek işi çok yavaşlatıyor. İnsanlar arası iletişimde mutlaka belli derecede kayıp oluyor. Ancak makine ile iletişim kurmada yaşanan kayıplar çok daha fazla. Bunu test etmek istiyorsanız makineleştirilmiş bir çağrı merkezi ile iletişim kurmayı deneyin.

Son yıllarda klavye ve ekranın ötesine geçen gelişmeler olmadı değil. Sesli komut bunlardan biri. Nitekim Siri, Google Assistant, Cortana gibi kişisel asistanlar yaygınlaşmaya başladı. Türkçe’de başarısı tartışmalı bu asistanların İngilizce söyleneni anlamada bile hala emekleme aşamasında olduklarını söylemek yanlış olmaz. Sesli komutta ciddi bir problem, bilgisayarların bağlamı anlamaması. Oysa bağlam kaliteli bir iletişimin temel taşı. Öte yandan bilgisayarlarla sesli iletişimin önemli olduğu durumlar var, ki bunların en başında geleni araba kullanımı. Maalesef hala araba kullanırken mesaj yazmaya çalışan insanlara rastlıyorum. Bu elbette büyük bir sorumsuzluk.

Apple’ın ilk iPhone’u çıkarmasıyla yaygınlaşan dokunmatik ekranlar da özellikle fiziksel klavyeyi yok ederek kullanıma büyük bir esneklik getirdi. İnsanlar çekici ve içgüdüsel bu yeni arayüze hem çok kolay alıştılar, hem de onu kullanmak istediler. Bu ekranlar daha sonra çoklu-dokunuşlu ekranlara evrimleşerek parmak hareketleriyle iletişimin ilk örneğini oluşturdu. Steven Spielberg’in yönettiği 2002 tarihli Azınlık Raporu filmi ise vücut hareketleriyle iletişimde bir milat olarak kabul ediliyor. Bu filmde bir dizi sensör ve kamera, kullanıcının hareketlerini izleyerek anlamlandırıyor. Filmin bilim danışmanı John Underkoffler’in TED konuşması oldukça ilginç (bit.ly/2szf1zM). Vücut jestleriyle iletişim kimilerince insan makine iletişiminin geleceğini oluşturuyor. Ancak vücut hareketleriyle iletişim, bütün hareketleri hatırlama konusunda kişinin zihinsel yükünü de arttırıyor.

BEYİNDEN DOĞRUDAN İLETİŞİM

Barselona’da gerçekleştirilen Dünya Mobil Kongresi’nde öne çıkan konulardan biri Eklemlenmiş Gerçeklik veya AR oldu. AR, çevrenizdeki gerçek dünyanın üzerine dijital bilgiler ekliyor ve özellikle çevremizdeki herhangi bir yüzeyi, hatta insan vücudunu bir ekrana dönüştürerek sıçramalı bir gelişme vadediyor. AR ile nelerin mümkün olabileceğinin harika bir örneği, o tarihte MIT Media Lab’de çalışan Pranav Mistry’nin 2009 tarihli TED Konuşmasında izlenebilir (bit.ly/2FqPjnC). Mistry şu anda Samsung’da çalışıyor. Bilgisayarlarla iletişimin bir başka şekli Sanal Gerçeklik veya VR. VR da eğlence, tasarım gibi birçok alanda çok işe yarıyor. Örneğin bir banyo üreticisi, size VR gözlüğü giydirerek yeni banyonuzun nasıl görüneceğini izlemenizi sağlayabiliyor. AR ve VR’ın birlikte kullanımından doğan MR yani Karıştırılmış Gerçeklik veya Hibrid Gerçeklik ise gerçek dünyaya sanal cisimleri sanki oranın bir parçasıymış gibi yerleştirip sanki oranın bir parçasıymış gibi göstermeyi amaçlayan yaklaşım.

İnsan-bilgisayar arayüzünde en tartışılan yaklaşım ise, doğrudan insan beyni ile makinenin iletişimi. Bu gerçekleştiği durumda sınırsız imkanlar doğabilir ancak teknoloji henüz bu noktada değil. İnsanların beynine sensörler yerleştirmenin bir seçenek olmadığı açık. Beyin içindeki faaliyeti dışardan yakalamak ve anlamlandırmak da pek kolay değil, çünkü beyin komplike ve bilgisayar gibi çalışmıyor. Bunun ötesinde dikkatimiz çok kolay dağılıyor ve net bir komut ile paraziti ayırmak da zor. Ayrıca beyni dışarıya açmak son derece tehlikeli de.

Geleceğin insan-bilgisayar arayüzleri içgüdüsel olacak ve bağlama göre seçilecek. İçgüdüsel arayüzler, ömür boyu geliştirdiğimiz becerileri değerlendiren ve zihnimizi yormayan metodlar olacak. İnsan doğasına uygun bu yöntemler, kullanıcının beceri düzeyini ve bağlamı da dikkate alacak. Ofis içinde kişisel kullanım, sessiz ve farkedilmeyen tarzda olacak. Arabada ses; evde ses, vücut hareketleri ve VR; sosyal iletişimde video, VR ve AR; fabrikalarda IoT, Video ve AR kullanılacak.

Ali Özgenç

ali@algoritmaconsulting.com

“Geleceğin insan-bilgisayar arayüzleri içgüdüsel olacak ve bağlama göre seçilecek