“Dayanıklılık, hayatta kalma ve geleceğe güvenle bakmanın yolu.”
Teknolojik kırılma noktaları, salgın hastalıklar, jeopolitik şoklar, inovatif StartUp’larla gelen yıkıcı rekabet, sosyal toprak kaymaları, ekonomik dalgalanmalar, hızla değişen tüketici beklentileri, radikal mevzuat değişiklikleri… Dünya giderek daha belirsiz, muğlak, dalgalı, ve kompleks bir hale geliyor. Şirketler ise buna ayak uydurmakta zorlanıyorlar ve giderek kırılgan hale geliyorlar. Birçok şirket, eski deprem yönetmeliklerine göre yapılmış binalara benziyor. Şirket liderleri açısından, aynı iş modeli ile on yıllarca gidilebilen o eski güzel günler yok artık! Bugün şirketinizin uzun ömürlü olabilmesi için başka bir tür dayanıklılık gerekli.
ŞOK YAŞAMAMANIN YOLU
Dayanıklı şirket, ekonomik kârlılığını etkileyebilecek konjonktürel veya yapısal değişimleri sürekli bekleyen ve tahmin eden, ve onları proaktif bir şekilde ele alan bir şirkettir. Değişme ihtiyacı ümitsiz bir şekilde bariz hale gelmeden bir değişim kapasitesine sahiptir. COVID-19 gibi şoklarda öncelikle ilk darbeyi absorbe ederek hayatta kalabilir, iş sürekliliğini sağlayabilir, ve daha sonra canlanıp gelişebilir. Tutarlı stratejisinden taviz vermesi gerekmez. Dayanıklı şirketler, yeni bir CEO bulup kurtarılmalarını gerektiren durumlara düşmezler. Bir şirketin bu duruma düşmesi dayanıksızlığının delilidir. Dayanıklı şirketler geçmişlerini savunmak yerine tutarlı bir şekilde geleceklerini garanti altına almak için çalışırlar. Geçmiş başarılar ayaklarına dolanmaz. Geçmiş başarılarının esiri olup değişmeyen ve kendi sonunu hazırlayan birçok şirket var. Kodak ve Nokia bunlara iyi birer örnek. Dayanıklılık, sürekli yenilenebilme ve elverişsiz şartlardan önce davranarak, onlara karşı sağlam durabilme kapasitesine verilen addır. Dayanıklı şirket olmak, bugün şirket liderlerinin gündeminde. Neden şimdi? Çünkü insanlar musibetlerle daha iyi öğrenir.
Peki bir şirket neden dayanıklı olmalı? Basit cevap, dayanıklı şirketler zor şartlarda ayakta kalır, başarılı olma şansları yüksektir, ve sonuçta da daha kârlı olurlar. Ancak bunun ötesinde Dayanıklı Şirket olmanın gereklerini yerine getiren kurumlar çeşitli başka yararlar da sağlarlar. Öncelikle, sürekli yaptıkları ufuk tarama ile tehlikeleri daha hızlı algılarlar. Sürekli hazırlıklı oldukları ve çevik davranabildikleri için ilk darbeden daha az hasar alırlar. Yeniden canlılık kazanma sürecinde daha hızlı toparlanabilirler. ‘Yeni Normal’ denilen sarsıntı sonrası ortamda kendilerine daha sağlam bir yer bulup, gelişme ve büyümelerini devam ettirebilirler.
Dayanıklı şirketlerin ne gibi özellikleri var? Öncelikle bu şirketlerin önlerine çıkabilecek büyük tehlikeleri sezebilecek ufuk tarama programları var. Daha önemlisi, bir tehlike olsa da olmasa da hazırlıklı olabilecekleri iş modelleri var. Herşeyin yolunda gidiyor olması onlar için mevcut durumu sorgulamama veya rehavete kapılma nedeni değil. İşbirliği ve İletişim, çalışan angajmanı, çeviklik ve esneklik, bu şirketlerde öne çıkan değerler. Şartlara hızla uyabilen dinamik bir stratejileri var. Müşteri ve tedarikçilerle ilişkileri kuvvetli. Her ikisinin durumundan da haberdarlar. Çeşitliliğe önem veriyorlar. Çalışanlarından beklentileri yüksek. Onlara, sorunları olabilecek en alt düzeyde ve kaynağında çözebilmeleri için alan açıyorlar.
NASIL DAYANIKLI OLUNUR?
Dayanıklılık ilk bakışta çok basit görünen bir kavram. Ancak bir şirket açısından dayanıklı hale gelmek çeşitli krizlerle görüldüğü gibi her ne kadar elzemse de, çok kolay bir iş değil. Dikkatli bir çalışma gerektiriyor. Bazı zorlukları var. Şirketlerin herşeyin düzgün gittiği zamanlarda oturmuş modelleri gözden geçirmeleri gerekiyor. Çünkü dayanıklılık bilinmeyen, öngörülemeyen, ihtimali düşük ama sonuçları çok ciddi olayları karşılamak ile ilgili. Geleceği garantiye almak için bugünün verimlilik ve performansından vazgeçmek gerekebilir. Örneğin bugün tedarik kaynaklarını üretim ve pazara daha yakın noktalara almak konuşuluyor. Bu Uzakdoğu’nun bazı avantajlarından vazgeçmeye razı olmak demek.
Dayanıklı şirket olmanın yolları neler? Bunun için şirketi beş sütunla desteklememiz gerekiyor. İlk sütun bir Risk Radarı oluşturmak… Büyük şirketler için bunun kapsamlı yolu Kurumsal Risk Yönetimi (ERM) denilen çerçeve. Prensip olarak bir şeyin olma ihtimali varsa, o olacaktır diye düşünme. Elbette her türlü olay net bir zamanlama ile öngörülemez ama örneğin dünyada bir pandeminin olacağı yıllardır biliniyordu. İstanbul’da bir depremin olacağı biliniyor. İkinci sütun çeşitlilik, yani bütün yumurtaları aynı sepete koymamak. Bu yapılan iş cinsi ile ilgili de olabilir, tedarik kanalları ile de, fabrikaların yeri ile de, hatta çalışanlar arasında farklı düşüncede insanlar tutarak da. Çeşitlilik olaylara verilecek tepkide esneklik sağlar. Üçüncü sütun modülerlik. Bir sarsıntı ile karşılaşıldığında sistemin bütününün değil, bağımsız parçalarının çökmesi. Burada en güzel örnek Haier. 2012 yılında devasa şirketi 4.000 mikro işletmeye böldüler. Bu konuyu merak edenler daha önce yazdığım “VUCA Dünyasında Yönetim İnovasyonu” başlıklı yazıyı okuyabilirler. Dördüncü sütun çeviklik, yani hızla tepki vererek hızlı bir toparlanma sağlayabilme. Burada bazı anahtar kelimeler, iletişim ve işbirliği için seçilecek dijital araçlar, fonksiyonlararası hızlı karar ve aksiyon takımları, şeffaflık ve güven. Beşinci ve son sütun ise öğrenme ve adaptasyon. Yani deneyimlerden öğrenerek, analiz ve değerlendirme yaparak inovatif çözümler geliştirmek.
Ali Özgenç
ali@algoritmaconsulting.com