Ali_Ozgen_1İnovasyon bütün şirketin aynı yöndeki çabasını birleştiren, işbirliğine dayanan bir süreç. Bu nedenle şirketlerin bütünün gücüne inanması ve bireyselliğin ötesine geçerek işbirliği geliştirmesi gerekiyor.
Türkiye’de belki en büyük eksiğimiz iyi işbirliği yapamamamız. Bu konudaki beceriksizliğimiz hayatın her alanına yansıyor. İş hayatından tutun da ekonomik, politik, sosyolojik ve çevresel her alanda bunun izlerini görebilirsiniz. Örneğin bizde aile dışından, hatta aile içinde bile iş ortaklıkları zor bir iş olarak görülür. Toplum bilinciyle hareket etmemiz gereken yerlerde de aynı şeyle karşılaşırız. Örneğin Almanya’da, çok şeritli bir otoyol bakım nedeniyle tek şeride düşüyorsa, arabaların yüzlerce metre önceden tek sıra olduğunu görürsünüz. Böylece herkes gideceği yere daha hızlı gider. Bizde ise son metreye kadar sıraya girilmez ve darboğaz oluşur. Herkes kaybeder.

 

Kazan-Kazan Modeli

 

Üzerinde kafa yorduğum zaman bunun “toplumsal kod”un bir parçası olduğunu düşünüyorum. Dilimize yerleşmiş olan, “her koyun kendi bacağından asılır”, “gemisini yürüten kaptan”, “iş bilenin kılıç kuşananın” ve hatta “şark kurnazlığı” gibi laflar da bir yandan toplumsal durumumuzu doğrular, bir yandan da pekiştirir. Öte yandan dünyada ileri gitmiş Almanya, Finlandiya, Japonya, ABD gibi ülkelere bakıldığında, toplumsal kodun işbirliğine önem verdiği rahatlıkla görülebilir. Buralarda bizim dilimize de dışardan girmiş olan “birlikten kuvvet doğar”, “bir elin nesi var, iki elin sesi var” gibi sözlerin etkisini görebilirsiniz.
Şirketler boyutunda, işin ancak başkalarına güvenerek ve gerekli sistemleri kurarak büyüyebileceğini farkeden Türk şirketleri global ölçeğe çıkabilirken, “benim olsun ufak olsun”, veya “başka yerde şubemiz yoktur” mantığındakiler eğer yok olmadıylarsa da oldukları yerde kaldılar. Bunu şimdi çok erken aşamada farkeden StartUp şirketler de Melek Yatırımcılarla işbirliği yapıyorlar. Melek Yatırımcıların bir StartUp’a getirdiği yalnızca para değil, “Akıllı Para”. Yani bir yandan işe bir para koyarken bir yandan da bilgi birikimleri ve ilişki ağlarını getiriyorlar.

 

Şirketlerin içinde işbirliği nasıl dediğimizde de bazı yanlış yönlendirmelerle karşılaşıyoruz. Örneğin birçok şirkette kullanılan Kurumsal Karne veya Scorecard sistemleri hala bireysel faaliyetleri ve bunların sonuçlarını ölçüyor. Eş zamanlı olarak şirketler “Takım Oyunu”na değerleri arasında yer veriyorlar. Oysa herkes biliyor ki çalışanlar, şirket neyi ölçüyorsa onu yapmaya çalışıyorlar. Zaten şirketler yalnızca Yetenek Yönetimi alanındaki çelişkilerini düzeltseler performansları ciddi şekilde artar.

 

Yalnız mucit efsanesi

 

İnovasyonun da sonuçta insanlarla ilgili olduğunun, doğru ortamlar ve sistemler oluşturulursa patlayacağının bilincinde olan şirketlerin adını medyada hergün duyuyoruz. Bunlar dünyanın en beğenilen, en inovatif, en hızlı ama sağlıklı büyüyen şirketleri. Eski inanışa göre inovasyon yalnız mucitlerin işi idi. Girişim ruhu taşıyan akıllı birkaç insan tarafından biraz da tesadüflerin yardımıyla gerçekleştirildiğine inanılan birşeydi. Bugün artık “yalnız mucit”in bir efsane olduğunu, inovasyonun bazı zeki insanların tekelinde olmadığını, hatta bu yanlış kanının olduğu dönemde dahi yalnız mucit sanılanların aslında yalnız çalışmadıklarını biliyoruz. İnovasyona daha yatkın kişilikler olduğu bir gerçek, ancak inovasyon artık özellikle büyük şirketlerde zeki kişilerin birşeyler bulup gelmesini beklemeye bırakılamayacak kadar yaşamsal bir konu. Bu nedenle de kendi haline bırakılmayıp yönetilmesi gerekiyor. Bu noktada işbirliğinin önemi gerçekten çok büyük. İnovasyon konusunda başarılı şirketlere baktığımızda birkaç şeyi aynı anda yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bir yandan şirketi herkesin çalışmak istediği bir yer haline getirerek en iyi ve en parlak kişileri kendilerine çekme gayreti içindeler, bir yandan da şirkette hem fiziksel hem sanal işbirliği ortamlarını oluşturarak şirketin inovatif gücünü maksimize etme peşindeler. İşin doğrusu bu yaklaşım çok iyi çalışıyor. Çünkü işbirliği ortamlarında müşterinin derdi çok daha iyi okunuyor. Fikirler gelişerek harika fikirlere dönüşüyorlar. Ayrıca fikir aşamasında da kalmayıp gerçekleşme fırsatı bulabiliyorlar.

 

Bir şirketin inovatif hale gelebilmesinde en önemli etkenler liderlik tavrı, yerleşik kültür ve davranış kalıpları. Bunlar doğru yönde çalışıyorsa o zaman gerisini kurmak ve işletmek de kolaylaşıyor. İnovasyon, şirket bir yandan alışageldiği işleri yaparken yanda yapılacak bir faaliyet değil. Bu yaklaşımın mantıklı olabileceği tek durum şirketin faaliyet alanlarının tamamen dışında bir konuda yapılacak çalışmalar. Kaldı ki Google, Apple, Gore gibi bazı şirketler “bizim tanımlanmış bir faaliyet alanımız yoktur, biz insanlığa hizmet ediyoruz” diyerek bunun da dışına çıkmış durumdalar. Sonuçta inovasyon bütün şirketin aynı yöndeki çabasını birleştiren, işbirliğine dayanan bir süreç. Şirketlerin bütünün gücüne inanması ve bireyselliğin ötesinde işbirliğini geliştirmesi lazım.

 

Ali Özgenç
Keiretsu Forum Yönetim Kurulu Üyesi
ali@algoritmaconsulting.com
Şirketlerin bütünün gücüne inanması ve işbirliğini geliştirmesi lazım.