“Algoritmaların kişiselleştirdiği internet farklı bilgilere ulaşımı zorlaştırıyor.”
Araştırmalara göre Türkiye’de 54.3 milyon internet kullanıcısı var. Bu 54.3 milyon kişi günde ortalama yedi saatlerini internette harcıyorlar. 51 milyon kişi ise sosyal medya kullanıyor. Sosyal medyaya günde harcanan süre 2 saat 48 dakika. İnternette harcanan sürenin 2 saat 44 dakikası video izlemeye gidiyor, 1 saat 22 dakikası ise müzik servislerine. Sosyal medyanın sığlaştırıcı etkisi inkar edilemez. “O ne yapmış, bu ne yemiş” gibi konular ilgi odağı. Eğer dikkatli olmazsak, hem kendimiz hem de toplum için en faydasız içeriği tüketir hale gelebiliriz. İnternette kişiler kendilerine hazır geleni alıyorlar. Araştırma ve öğrenme duygusu ise kayboluyor. Google ne aradığımızı bildiğimiz konularda bize yardımcı olmakta gerçekten iyi, ancak ne istediğimizi bilmediğimiz durumlarda o kadar iyi değil.
ALGORİTMALARIN HÜKÜMDARLIĞI
2011 yılında yayımlanan “Filtre Balonu: İnternetin Sizden Sakladıkları” adlı kitabında Eli Pariser, toplumdaki her bireyin kendi için oluşturulan bilgilerden süzülen bir balonun içine hapsedildiğini anlatıyor. Filtre Balonu dünyayı algılama şeklimizi, ve internette neyi görüp neyi görmeyeceğimizi kontrol ederek görünmez bir şekilde değiştiriyor. Bu balon internetteki günlük hareketlerimiz sonucunda algoritmalara verdiğimiz bilgilerle oluşuyor. Görüntüde internetin bizim için kişiselleştirilmesine hizmet eden bu model, birçok bilgiye ulaşmamızı zorlaştırıyor, ve bir süre sonra kullanıcıları manipüle etmeye başlıyor.
Örneğin Google aramalarında kimin arama yaptığına bağlı olarak bambaşka sonuçlarla karşılaşmak mümkün. Kişiselleştirme arayışı Google, Facebook gibi devleri giderek daha fazla kullanıcı bilgisi toplamaya iten bir şey. Bu bilgiler ne kadar detaylı olursa, size o kadar alakalı bilgi sağlanabilir. Tabi aynı zamanda o kadar ilginizi çekecek bir ürün veya hizmet size satılabilir varsayımı var. Bir hizmet size bedava sunuluyorsa, bilin ki oradaki ürün aslında sizsiniz, ve sizin bilgilerinizin başka yerde para edebileceği düşünülüyor. Bu yıl Avrupa’da ve Türkiye’de çıkan kişisel verilerin korunması ile ilgili yasalar da sınırlı bir koruma sağlayabilir, çünkü hizmetlerini kullanmak istiyorsanız şirketlere izin vermek zorundasınız.
Kişiselleştirme için bireylerle ilgili her türlü bilgiyi toplama her zaman doğru sonuçlar veren bir yaklaşım değil. Öncelikle bireylerin bir tane kişiliği yok. Bay Ahmet işte ayrı, ailesiyle ayrı, arkadaşlarıyla ayrı bir kişi olabilir. Kişilerin farklı ortamlardaki davranışları iç özellikleri ve kişilikleri ile örtüşmeyebilir. Yalnızca merak sonucu baktığımız bir şey aslında o kadar ilgimizi çekmeyebilir. Nusret’in et kesmesine bakan biri muhtemelen her gün Nusret videoları seyretmek istemez. Geçmişte aldığımız bazı kararlar, bugünkü evrenimizi tanımlamaktan çok uzak olabilir. Tabii ki yapay zeka ve makine öğrenmesi teknolojileri geliştikçe alınan sonuçlar çok daha alakalı olacaktır. Ama sürekli son derece alakalı şeylerle karşılaşmak iyi mi kötü mü tartışılır.
SINIRLI BİLGİ HÜCRESİ
Şunu anlamamız lazım. İnternette gerçek olduğunu düşündüğümüz bilgiler bize genellikle kaynağından değil ikinci ağızdan, biçimlendirilmiş, medya tarafından filtrelenmiş ve genel anlamda çarpıtılmış bir biçimde gelmekte. İnternette gezinen birçok insan için, üzerine tıkladıkları bir bağlantı sonucunda sürekli karşılarına çıkmaya başlayan haber ve yazılar yönlendirici olmaya başlayabilir. Bunun sonucunda, üzerlerine geçirilen cam kafes olmasa öğrenebilecekleri şeylerden mahrum kalabilirler. Bu kısır kişiselleştirme modelinin internet kullanıcılarını getirdiği yer, sınırlı alanlarda sınırlı bir dünya görüşünden başka bir şey olamaz. Kişiler zaten aşina oldukları fikirlerle tekrar tekrar karşılaşarak sıkıştırıldıkları küçük bir evrene hapsolurlar. Üstelik internet devlerinin karşılarına çıkardığı bilgi bundan ibaret olduğu için dünyayı da bundan ibaret sanarak sahte bir kendine güven duygusu da gelişebilir.
Kişiselleştirmede kullanılan internet filtreleri öğrenmeyi de bloke eder nitelikte. Öğrenme olabilmesi için merak lazım. Merak uyandıran şey ise bir bilgi boşluğu, bir şeyin eksik olduğunun hissedilmesi. Öğrenme, bilinmeyenle, ve daha önce düşünülmemişle karşılaşmayı gerektiriyor. Karşınıza sürekli zaten bildiğiniz şeyler çıkıyorsa bunu yapmak hayli zor. Yaratıcılık, birbiriyle alakasız fikirlerin karşı karşıya gelmesiyle tetiklenen bir durum. Devamlı alakalı şeyler arasında gezinilen bir ortamda yaratıcılığın körelmesi kaçınılmaz.
Cam Kafesin bilgi edinmede daha pasif bir yaklaşımı teşvik ettiği açık. Kişiselleştirilmiş internet içimizdeki keşfetme duygusunu en aza indiriyor. Algı çerçevelerimizi kırmada bizi isteksiz hale getiriyor. Bir tembellik, ataletten keyif alma, beyni fazla zorlamama durumu yaratıyor. Bundan kurtulmanın bazı yolları web tarihçemizi sık sık silmek, çerezleri engellemek, özetle kim olduğumuzu internetten saklamak. Bir başka yolu ise ilgi alanınızı geniş tutarak algoritmaların etrafınıza çizeceği çemberi genişletmek. Makinelerin sizi bilgisiz bırakmasına izin vermeyin.
Ali Özgenç