Geçmişte çalıştığım büyük bir Holding, deneyimsiz fakat gelecek vadeden kişileri işe alarak bir Yetenek Havuzu projesi başlatmış idi. Bu projenin mentorlarından biri olarak bir eğitime katıldım. Bu eğitime gelen, Holding’in Adana’daki şirketlerinden birinin Fabrika Müdürü, bunun grupta katıldığı ilk eğitim olduğunu söyledi. Geçmişte katılmak istediği bir eğitim için Genel Müdür’e gittiğinde, “Biz seni zaten eğitimli, hazır biri olarak işe almıştık” cevabını almış! Belli ki bu Genel Müdür, öğrenmenin ömür boyu sürecek bir şey olduğundan haberdar değilmiş. O şirket bugün o Holding’in bir parçası da değil zaten.
87 yaşında, görme yeteneğini önemli ölçüde kaybetmiş büyük sanatçı Mikelanj’ın, Sistine Şapeli’nin duvarlarına dokunarak “Halâ öğreniyorum” dediği söylenir. Gerçekten, hayatı anlayarak yaşamak isteyen herkes, ömür boyu öğrenmeyi önemsemeli. Ömür boyu öğrenme, aynı zamanda kişiyi alçakgönüllü ve yeni fikirlere açık yapıyor. Sokrates, “bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” diyerek bunu en güzel şekilde ortaya koymuş. Bilgimiz arttıkça ve bilinebilecek ne kadar çok şey olduğunu farkettikçe, ne kadar az şey bildiğimizi anlıyoruz.
REKABET İÇİN ÖĞRENME
Öğrenme ile eğitim arasındaki çizgiyi bu noktada tekrar vurgulamam lazım. Eğitim kişi üzerinde yapılan bir eylem. Yani edilgen bir şey. Öğrenme ise tamamen kişinin sorumluluğunda. Eğitim programlarından çıkıp hiçbir şey öğrenmeyen kişiler tanıdım. Sonuçta insanların kafasını açıp içine zorla bilgi dolduramıyorsunuz. Zaman zaman çeşitli şirketlerin tepe yönetici alımlarına destek oluyorum. Öğrenme süreci durmuş insanları almayı kesinlikle önermiyorum. Çünkü bunların şirketleri ileri götürmesi son derece zor. Kendinizi güncel tedavi ve teknikleri bilmeyen bir doktora emanet etmek ister miydiniz? Bu da öyle birşey. Eğitim hayatından sonra dağarcığına ciddi bir şey katmamış bir insanın bugünün iş ortamında başarılı olması mümkün değil.
Sürekli öğrenme, kişiyi devamlı dünyayla alakalı tutan, güncel tutan bir tavır. Sürekli öğrenen kişiler de çalıştıkları şirketleri dönüştürme imkanlarını daha kolay yaratabilirler. Şirketler bugünün değişken rekabet ortamında öğrenmeye açık insanları barındırmak zorundalar. İşin doğrusu, artık yalnızca öğrenmeye açık olmak da yetmiyor. Diğerlerinden daha hızlı öğrenmek zorundasınız. Bu dediklerim elbette kendi işini başlatan girişimciler için de geçerli. İyi bir girişimci de devamlı öğrenir. Başarısızlık yaşadığında da ondan yanına kâr kalan öğrenmeye odaklanır.
Özellikle son yıllarda hızlanan teknolojik gelişme ve Yapay Zeka, Makine Öğrenmesi, Robotik, Nesnelerin İnterneti gibi teknolojilerin kesişme noktası ile “iş”in kendisi çok hızlı bir şekilde değişmeye başladı ve maalesef daha da hızlanacak. Spesifik bir becerisi olmayan insanlara göre iş kalmıyor. Bir özelliği olmayan beyaz yaka çalışanlar da bundan nasibini alacak. Rutin işler makinelere gidiyor ve kalan işler de beceri isteyen, bilişsel açıdan zorlayıcı işler. İş bağlamı içinde sürekli öğrenmenin çok önemli bir gereği de buradan kaynaklanıyor. Yaklaştığını gördüğümüz bu tablo karşısında kişilere ne düşüyor? Oturup beklemenin bir faydası yok. Kendine yeni beceriler katma sorumluluğu kişilerin kendisinde. İngilizce bilenler çok daha şanslı. Çünkü İngilizce’de kendi kendinize öğrenebileceğiniz çok fazla bilgi var. İngilizce bilmeyenlerin de öğrenmeye İngilizce’den başlamalarını tavsiye ederim.
Doğal olarak herkesin farklı bir öğrenme yaklaşımı, öğrenme yolculuğu olabilir. Kendiniz için en geçerli olanı bulmak zorundasınız. Ben kendi hesabıma okuma, okuduklarımın üzerinde düşünme ve değerlendirme, değişik kaynaklardan okuduğum şeyleri birleştirme ve eleştirme, sonra tekrar okuma gibi bir yol izliyorum. Yazarken de çok şey öğrendiğim söylenebilir. Ayrıca gözlem yapmak, değişik insanlarla konuşmak ve dinlemek, toplantılara katılmak, interneti kullanmak da benim öğrenme sürecimin parçaları. Eğitim toplu yapılabilir ama öğrenme kişisel bir eylem. Dolayısıyla özgün ve kişisel ihtiyaca uygun olmalı.
ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME
Herkese aynı şekilde uygulanan formel eğitim bugünün dünyasında geçerliliğini yitirmiş durumda. Bunu bir zaman önce fark eden Finlandiya gibi ülkeler eğitimi, kişisel öğrenmeye ortam yaratma, imkan hazırlama ve paylaşarak birbirinden öğrenme modeline dönüştürdüler. Öğrenme ve keşfetme bazlı eğitim uygulayan ülkelerin öğrencileri PISA Testi sonuçlarında ezbere dayalı eğitim yapan ülkeleri çok geride bırakıyorlar. Kişisel öğrenmeyi ve merakı tetikleyen bir eğitim sistemi, öğrenme metodolojisini içselleştirmede ciddi bir avantaj kuşkusuz, ama bir önşart değil.
Ömür boyu öğrenmede başarılı olmanın yolları neler? Sanıyorum bu sorunun öncelikli cevabı meraklı olmak, ama yalnızca iş alanınızda değil, geniş bir yelpazede meraklı olmak. Cevapların değil soruların peşinde koşmak. Görüp geçmemek, gözlem yapmak. Karşınıza bilmediğiniz bir konu çıktığında bundan heyecan duymak ve hemen kısaca araştırmak. Okumaya bir zaman ayırmak. Okuduklarınız üzerinde düşünmek ve yorumlamak. Birbirinden öğrenmek, yani diğer insanlarla öğrenme ve öğretme ortağı olmak. Başarısızlıklardan öğrenmek, ki herhalde en kalıcı öğrenme budur. Sonuca değil, sürece odaklanmak. İnternet ortamındaki webinar, blog ve videolar gibi görsel ve sesli kaynakları kullanmak.
Ali Özgenç
ali@algoritmaconsulting.com
“Öğrenmeyi öğrenememiş insanlar bilgisizliğe mahkumdurlar.”