Covid-19 virüsünün ortaya çıkışıyla önce çıkış yeri olan Çin’de, ardından tüm dünyada kendini gösteren bir krizle karşı karşıya kaldı insanlık. Bilinen hiçbir sistemin işe yaramadığını gördü dünya ve insanlar, ülkeler adeta kendi içine kapandı. Bu noktada ticaretten turizme, sağlıktan eğitime birçok alanda da bugüne dek var olan sistemler sorgulanmaya başlandı. Tüm dünyada okulların tatil edilmesiyle birlikte, en çok üzerinde durulan konulardan biri de eğitim oldu.
Covid-19 salgını öncesi dünyada eğitim kurumlarında neredeyse tamamına yakını Z kuşağı olan öğrenciler küreselleşmiş ve küçülen bir dünyada yaşıyordu. Bu küresel pandemiyle beraber tüm sistemlerin içine kapanmasıyla birlikte okullar kapatıldı, sınavlar ve mezuniyetten spor aktivitelerine kadar etkinliklerin çoğu ya iptal edildi ya da ertelendi. Fakat bu süreçte en büyüğü 25 olan Z kuşağındaki öğrenciler teknolojiye olan aşinalıkları sayesinde her ne kadar birtakım aksaklıklar yaşansa ya da eksiklikler söz konusu olsa da öğrenciler bu sürece kolayca adapte olabildi.
Öğrencilerin Covid-19 sonrası dünyaya adaptasyonu dışında pandemi eğitim dünyasında farklı bakış açılarını da beraberinde getirdi ve eğitime olan bakış açısının ve yaklaşımın değişmesine neden oldu.
Bu bakış açılarından en önemli dünya COVID-19 ile aslında tüm dünya insanlarının birbirine bağlı olduğunu gözler önüne serdi. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz hiçbir davranış ya da eylemin bireysel olmadığını, bilakis tüm dünyayı etkisi altına alabileceğini gösterdi. Bu bağlamda “birey” kavramı önemini yitirerek insanlık ve birlik kavramları öne çıktı. Dolayısıyla önümüzdeki yıllar için “başarılı insan” tanımımızın büyük ölçüde değişeceğini ve karşılıklı ilişkiyi anlayan ve farklılıkları güçlendiren ve küresel olarak işbirlikçi bir şekilde çalışan insanların “başarılı” sayılabileceği vasyaılabilir ve bu bağlamda eğitim sistemlerinin de bu doğrultuda şekillenmesi bir gereklilik arz etmektedir.
Covid-19 bildiğimiz tanımları yeniden yapılandırarak insanlara yeni misyonlar yükleyip eğitimcinin rolünün de yeniden tanımlanmasını beraberinde getirecektir.
Öğrencilerine bilgi veren, bilgi sahibi olan her bireyin bir eğitimci olduğu anlayışı artık 21. yüzyıl eğitim sistemleri için geçerliliğini yitirecek gibi görünmektedir. Neredeyse tamamına yakını Z kuşağı olan öğrenciler artık bilgiye erişmek ve hatta teknik bir beceri kazanmak ya da öğrenmek için telefonlarını, tabletlerini ve bilgisayarlarını kullanmakta iyiydi ve bugünden sonra da birkaç tıklamayla sınıflarına ve eğitimlerine, konferanslara erişebildi. Dolayısıyla sınıf, okul ve öğretmen gibi kavramlarımızın yeniden şekillenmesi ve tamamen bu öğrencilerin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması gerekecektir. Bu, eğitimcilerin rolünün, topluma katkıda bulunan üyeler olarak gençlerin gelişimini kolaylaştırmaya doğru ilerlemesi gerektiği anlamına gelebilir. Esneklik ve uyarlanabilirlik eğitimciler için bu noktada çok önemli olacağa benzemektedir.
Covid-19’un bize gösterdiği başka bir gerçek ise gelecek için şu anki yaşam becerilerimizden daha farklı yaşam becerileri edinmemiz gerektiği ve yaşama olan bakışımızın değişime uğramasıdır. Bu doğrultuda gençlere gelecek için gerekli yaşam becerilerinin öğretilmesi ihtiyacı doğmaktadır ya da doğacaktır. Bu sürekli değişen küresel ortamda gençler esnekliğe ve uyarlanabilirliğe ihtiyaç duyuyorlar. Geleceğe baktığımızda, işverenlerin arayacağı en önemli becerilerden bazıları empati ve duygusal zekanın yanı sıra yaratıcılık, iletişim ve işbirliği olacaktır; etkili ekip çalışması ile kolektifin gücünü kullanmak için demografik farklılık çizgileri üzerinde çalışabilmemiz ve bunu doğru bir şekilde yorumlamamız gerekmektedir.
COVID-19 salgını, dünyanın her yerindeki eğitim kurumlarının, tüm sektörlerdeki öğrenciler için uzaktan öğrenme için içerik oluşturmak amacıyla aniden kullanılmaya ve mevcut teknolojik araçları kullanmaya zorlanmasıyla sonuçlandı. Dünyanın dört bir yanındaki eğitimciler işleri farklı şekilde ve daha fazla esneklikle yapmak için yeni şeyler deneyimlediler ve bu da dünyanın her yerindeki öğrenciler için eğitime erişilebilirlikte potansiyel faydalar sağladı. Eğitimde yeni bir model olabilecek online eğitimin kapıları açılmış olmakla birlikte bu modelin faydaları da ortaya çıktı.
Tüm bunlar göz önünde alındığında, okuldan öğretmen, öğrenciden etkinlik kavramına kadar eğitime dair birçok kavramın yeniden tanımlanacağı ve bu bağlamda yaratıcılık, kolektif bilince hizmet ve vizyon sahibi esnek eğitimcilerin geleceğin eğitim sistemi ve dünyasında önemli rol oyanyacağı şimdiden aşikardır.
Kısacası bu dönemde çevik inovasyon öğrenenler (agile innovation learners) kazanacak.
GAMZE SART