“Bugüne kadar yapılan çeşitli inovasyonlar milyarlarca hayatı kurtardı.”
Yaşadığımız büyük deprem inovasyonun önemini bir kez daha ön plana çıkardı. Hatırlayacağınız gibi COVID’in zirve yaptığı günlerde, en başta hızla geliştirilen aşılar olmak üzere, solunum cihazları, UV sterilizasyon robotları ve tünelleri, antiviral tekstil ürünleri, temassız cihazlar, QR menüler, uzaktan çalışma ve toplantı altyapısı, hayata geçen inovasyonlardan bazılarıydı. “Zorunluluk icatların anasıdır” diye boşuna denmemiş.
HIZLI EKONOMİK ÇÖZÜMLER
Depremle birlikte de, önce binaların yıkılmasını önlemek ve hayat kurtarmak için çeşitli inovasyonlar gündeme geldi. Özellikle büyük binalar, kamu binaları, viyadükler gibi yapılar için izolatörler günlük konuşmalara ve haberlere girdi. Gökdelenlerde kullanılan, sarkaç gibi çalışan dengeleyici kütleler sokaktaki insanın farkındalık alanına dahil oldu. En başta da, halkın oturduğu apartmanları güçlendirmek için karbon fiber takviyeler gibi ekonomik inovatif uygulamalar gündeme oturdu. Konu yalnızca binalarla sınırlı değil elbette. Deprem anında kapanıp insanı koruyan kafes yataklar, çelik konstrüksiyon kaçış odaları gibi bireysel çözümler de konuşulur oldu. Deprem öncesi için saniyeler mertebesinde de olsa uyaran çözümler, deprem sonrası barınma için hızla kurulabilen ve kolay taşınan katlanır evler… İngiltere’de geliştirilen GoodSAM adlı bir uygulamayla Arama-Kurtarma personeli arayan kişinin telefon kamerasını açıp durumunu ve çevresini görebiliyor, hayati verilerini analiz edebiliyor. Enkaz altında küçük arama robotlarının çalışması da bir başka inovasyon konusu.
İnovasyon yalnızca afetlerde ve salgınlarda hayat kurtarmıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine göre medeniyet tarihinin önemli bir kısmında hayat beklentisi 30-40 yıl aralığında idi. Bunun nedenleri olarak çocuk ölümleri, kötü sıhhi şartlar, kontrol-dışı hastalıklar, tahmine dayalı tıp gösteriliyor. 1900-2015 arası, ömür beklentisi iki katın üstünde artarak 70 yaşın oldukça üzerine çıktı. 1950-2010 arasında kalp hastalığından ölümler %65, felç nedeniyle ölümler %78 azaldı. 1990’dan bu yana bütün kanser türlerinden ölümler %22 azaldı. Aynı dönemde kanserden kurtulan ve uzun süre yaşayanlar iki katına çıktı.
OLMASAYDI NE OLURDU?
Hangi inovasyonun kaç hayat kurtardığı konusunda ilginç rakamlar var. Tuvaletler, aşılar, ve kan nakli her biri birer milyar kişinin hayatını kurtarmış inovasyonlar. Antibiyotiklerin 200 milyon, anestezinin 50 milyon hayat kurtardığı belirtiliyor. Bunları bugün kanıksamış durumdayız ama zamanında birer inovasyon olarak geliştirilmiş olmasalardı ne olurdu bir düşünün. Haydi bugünden de bir örnek vereyim. Akıllı saatler gibi giyilebilir cihazların da yılda 2 milyon hayat kurtaracağı öngörülüyor.
Akciğer ve meme kanserlerinin %30 ila %70’i teşhis edilemeyebiliyor. Makine öğrenmesi ve yapay zeka ile bunu aşmayı hedefleyen bir StartUp var. ABD’de kara ambulanslarının hastaneye yetişme süresi ortalama 11 dakika. Elektrikli dikey inip kalkabilen eVTOL hava ambulanslarıyla bu sürenin 5 dakikaya düşebileceği öngörülmüş. Kalp krizi geçirenlerin geç müdahaleden dolayı yalnızca %12’si hayatta kalabiliyor. Her bir seferi 150 Dolara malolan eVTOL’lerle yılda 20 bin hastayı kurtarabileceklerini hesaplamışlar. Yine bir inovasyon olan taşınabilir defibrilatörler hastaya götürülebiliyor. Kalp pillerini bluetooth versiyonlarında hasta ve doktor uzaktan kontrol yapabiliyor. Nanotıp ile organik robotların kanser hücrelerini avlaması hedefleniyor. Biyobaskı ile kemik, kornea, kulak gibi organların basılması organ donörü beklememek için test ediliyor.